5 Şubat 2019 Salı

ATATÜRK'E SAYGILI "CUMHURİYETÇİ DEMOKRATLARIN SAFLARI BELLİ OLDU" Mehmet Arif DEMİRER (ANAYURT Gazetesi, 07 Nisan 2017 - Ankara) Dr. Nilüfer GÜRSOY, Ertuğrul YALÇINBAYIR, Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU, Gülsüm BİLGEHAN, Hüsamettin CİNDORUK

ATATÜRK'E SAYGILI "CUMHURİYETÇİ DEMOKRATLARIN SAFLARI BELLİ OLDU" Mehmet Arif DEMİRER (ANAYURT Gazetesi, 07 Nisan 2017 - Ankara)


DR. NİLÜFER GÜRSOY, ERTUĞRUL YALÇINBAYIR, Prof. Dr. METİN FEYZİOĞLU, MEHMET ARİF DEMİRER, GÜLSÜM BİLGEHAN VE HÜSAMETTİN CİNDORUK
***
“HAYIR” ATATÜRK’e SAYGILI CUMHURİYETÇİ DEMOKRATLAR “HAYIR” DİYORLAR Mehmet Arif DEMİRER ANAYURT Gazetesi, 07 Nisan 2017
“HAYIR”

ATATÜRK’e SAYGILI CUMHURİYETÇİ DEMOKRATLAR “HAYIR” DİYORLAR
Mehmet Arif DEMİRER
ANAYURT Gazetesi, 
07 Nisan 2017
Türkiye’de yalnız demokrat olmak yeterli değil. Yalnız Cumhuriyetçi olmak da yeterli değil. Çünkü arkamızda Anadolu topraklarında yaşayan Türk insanını özellikle 19 uncu yüzyılın tamamında ve 20 inci yüzyılın başlarında perişan etmiş bir Osmanlı deneyimi var.
Nedense bugün Tek Adam’a yönelik anayasa değişiklik paketine EVET demeye hazırlananların çoğu aynı zamanda o Osmanlı’nın özlemi içindeler. Tabii bu Osmanlıcı EVETçiler aynı zamanda safkan ATATÜRK karşıtları.
İşte bu referandumda bu sayfalardaki HAYIR diyenler Cumhuriyetçi Demokratlar. ATATÜRK’e saygılılar, Cumhuriyet’in temel ilkeleri ile barışıklar, Milli İradenin milletin gücünden doğduğunu biliyorlar. Onun için de sınırsız demokratlar.
“HAYIR” derken EVET’in neler getireceğini ve de getirmeyeceğini çok iyi biliyorlar:
2019 seçimine (ya da ilk milletvekili seçimine) kadar seçim ve siyasi partiler yasası değişmeyecek.
Baraj Evren’in koyduğu yüzde on olarak kalacak.
Kolunu kanadını kendi kendine PKK için kıran HDP barajın altında kalacak.
AKP Meclis’te en büyük parti olacak.
AKP’li Cumhurbaşkanı adayı seçilecek.
AKP milletvekilleri on beş yıldır olduğu gibi halkın seçeceği AKP’li Cumhurbaşkanı ne isterse en ufak bir itiraz olmaksızın yapacaklar.
AKP’li Cumhurbaşkanı bakanları ve yardımcılarını dilediği gibi atayacak, istediği zaman görevden alacak. Bu konuda hiç kimseye hesap vermek zorunda değil.
AKP’li Cumhurbaşkanı’nın atadığı bakanları denetlemek için yeni anayasadaki 300, 360 ve 400 gibi sayılar hiçbir zaman oluşmayacağı için kağıt üzerinde var gibi görünen denetim mekanizması asla işlemeyecek.
AKP’li Cumhurbaşkanı istediği zaman çok çeşitli konularda Kanun Hükmünde Kararname çıkaracak. Bunları iptal edecek herhangi bir kanun Meclis’ten zinhar çıkmayacak.
AKP’li Cumhurbaşkanı yüksek yargıya dilediği kişileri atayacak/atanmasını sağlayacak.
Böylelikle AKP’li Cumhurbaşkanı yürütmenin Tek Adamı, AKP milletvekillerinin tamamının, eksiksiz olarak, desteği ile yasamanın da Tek Adamı olurken, atadığı yargıçlar ile yüksek yargıyı da denetiminde tutacak.
Menderes’in çok yanlış yorumlanmış bir sözü vardır. 29 Kasım 1955 gecesi haklarında yolsuzluk söylentileri bulunan DP’li üç bakanı istifaya zorladıktan sonra hükümetin tüm bakanlarını da istifa ettiren Demokrat Parti Grubuna söylemişti: “Siz o kadar güçlüsünüz ki, isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz.”
Bu söz, 537 milletvekili olan TBMM’nin mutlak çoğunluğunu (toplam milletvekili sayısının % 90’ını) oluşturan, 489 üyesi bulunan, ünlü DP Grubuna söylenmişti. Güç ölçüsünün tanımı idi. EVET çıkarsa o güç, gerçekleşmesi imkansız olan Hilafeti dahi geri getirebilecek güç, bu Anayasa değişiklik paketi ile 2019 seçimi sonunda gümüş değil altın tepsi üzerinde tek bir kişiye, AKP’li Cumhurbaşkanına, teslim edilmiş olacak.
Oysa bakınız bu konuda Gazi Mustafa Kemal 19 Ocak 1923 günü İzmit’te halk ile konuşurken neler söylemiş:
***
“…yakında çıkmış bir kitap gördüm. Bu kitaba vaz’ı imza edenin Hoca Efendilerden biri olduğunu anladım. O diyor ki, ‘Meclis Halifenindir.’
“EFENDİLER, BU KADAR SAKAT MANASIZ BİR ŞEY OLAMAZ. BU; DÜNYADA BENLİĞİNİ, İNSANLIĞINI VE HAKİMİYET-İ MİLLİYESİNİ ANLAMIŞ BİR HEYET-İ İÇTİMAİYENİN HİÇBİR VAKİT KABUL EDEMEYECEĞİ BİR SAFSATADIR. 
“Meclis Halifenin değildir ve olamaz.
“Meclis yalnız milletindir. Ve ancak milletin vekillerinden mürekkeptir. Milletin verdiği salahiyet ve vezaifi ifa eden zevattan ibarettir. Binaenaleyh yalnız ve yalnız milletindir ve Meclis ancak milletin emrine mutavaat etmek mecburiyetindedir…
“O kitabı yazan Hoca Efendinin vezaif-i Hilafeti tetkik ve ifade etmek için karıştırdığı kitaplar Yezid zamanında yazılmış olan kitaplardır. O Yezid ki, Halife unvanı ile dünyanın en zalim ve müstebit hükümdarıydı. Binaenaleyh o kitaplarda vezaif-i Hilafet olarak yazılmış olan şeyler Yezid’in vezaif-i saltanat-ı müstebiddanesidir.”
***
İşte Gazi Mustafa Kemal’in 1923 yılında 8 milyonluk Türkiye için ret ettiği bir rejimi bu anayasa değişikliği ile 80 milyonluk Türkiye için getirmiş olacağız, eğer EVET dersek.
İşte ATATÜRK’e saygılı olan bizler, İkinci ve Üçüncü Cumhurbaşkanlarımızın torunu ile kızı, TBMM eski Başkanı, Türkiye Barolar Birliği Başkanı, ilk AKP hükümetinin Başbakan Yardımcısı ve ben 2019 seçiminde oluşacak bu Tek Adam Rejimini son derece tehlikeli gördüğümüz için, ATATÜRK’ün Cumhuriyet Devrimlerine sımsıkı bağlı olduğumuz için, Demokrat olduğumuz için, 16 Nisan’da HAYIR diyeceğiz. 

15 Ocak 2019 Salı

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA OSMANLI ORUSU'NDA GÖREV YAPAN (1914-1918) ALMAN SUBAYLARIN TÜRKİYE HAKKINDA YAZDIKLARI KİTAPLAR.Mehmet Arif Demirer.ANAYURT Gazetesi, 13 Ocak 2019

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA OSMANLI ORUSUNDA GÖREV YAPAN (1914 – 1918) ALMAN SUBAYLARIN TÜRKİYE HAKKINDA YAZDIKLARI KİTAPLAR
ANAYURT Gazetesi                       Mehmet Arif Demirer                            13 Ocak 2019
1 -Buddecke, Hans (Üsteğmen, Gelibolu’da filo komutanı),
·         El Schahin der Jagdfalke (Avcı Uçakların Şahini) Türkçe çevirisi yok.
2 -Dönitz, Karl (Deniz Teğmen, Hitler’in Deniz Kuvvetleri Komutanı)
·         Kreuzerfahrten der GoebenundBreslau (Yavuz ve Midilli’nin Seferleri) Türkçe çevirisi yok.
3 -Endres, Franz Karl, (Yüzbşı) 3 kitabı var. İkisinin adı
·         DieTürkei. Birisi 300 sayfa Türkiye hakkında ayrıntılı bilgi içeriyor. Dört baskı yapmış. İlk baskıda İstanbul’daki Ermeniler dahilTürkiye’deki Ermenilerin sayısı1.25 milyon. 1918 yılında Savaş bittikten sonra yazdığı
·         DieRuinedesOrients’de (Doğu’nun Enkazı) toplam Ermeni sayısı 1.9 milyon ve bunların 1.4 milyonu soykırım kurbanı olmuş. Kaynak Papaz Lepsius. 1916 yılında yayımlanan ikinci
·         DieTürkei kitabı (30 sayfa + 215 fotoğraf) Türkçe’yeiki kez çevrilmiş.
4 -Guhr, Hans (Binbaşı),
·         AlsTürkischerDivisionskommandeur in KleinsienundPalastina (Anadolu ve Filistin’de bir Türk Tümen Komutanı olarak) Binbaşıyı tümen komutanı yapmış Osmanlı Ordusu. Türkçe çevirisi var.
5 -Heimburg, Heinovon (Deniz Teğmen),
·         U-Bootgegen U- Boot (Denizaltı, Denizaltıya Karşı) Türkçe çevirisi yok.
6 -Hersing, Otto. (Deniz Önyüzbaşı),
·         U 21 RettetdieDardanellen (U 21 Denizaltısı Çanakkale’yi Kurtardı) Türkçe çevirisi var.
7 -KannengiesserHans (Binbaşı),
·         Gallipoli (Gelibolu) Türkçe çevirisi var.
8 -Kressenstein, Kressvon (Binbaşı),
·         Mit den Türken zum Suezkanal (Türklerle beraber Süveyş Kanalı’na, 1943 Genelkurmay Yayını) İki değişik Türkçe çevirisi var.
9 -Lorey, Hermann(Deniz Binbaşı)
·         DiedeutscheLandungsabteilungaufGallipoli(Gelibolu’da Alman Çıkartma Birliği),
·         Der Krieg in den türkischenGewassern:DieMittelmeerDivision(Türkiye Denizlerinde Savaş: Akdeniz Tümeni),
·         Der Kampf um dieMeerengen (Boğazlar için Mücadele) Türkçe çevileri yok.
10 -Mühlmann, Carl (Üsteğmen),
·         ObersteHeeresleitungund Balkan im Weltkrieg 1914/1918 (1914/1918 Dünya Savaşında Savaşın Üstyönetimi ve Balkanlar),
·         Der Kampf um dieDardanellen (Çanakkale için Mücadele),
·         DiedeutscheMilitaermission in der Türkei (Türkiye’deki Alman Askeri Heyeti),
·         Dasdeutsch- türkischeWaffenbündnis im Weltkriege (Dünya Savaşında Alman-Türk Askeri İttifakı) İki Türkçe Mühlmann kitabı var. 
11 -Pringe, Erich (Önyüzbaşı),
·         DardanellenKriegstagebuch(Çaakkale Günlüğü) ve
·         Der Kampf um dieDardanellen (Çanakkale için Mücadele). Türkçe çevirileri yok.
12  -Sanders, Ottto Liman von (emekli general)
·         FünfJahreTürkei (Türkiye’de Beş Yıl) Türkçe çevirisi var
13 -Schellendorf, Bronsartvon (Albay)
·         Ankara und Enver Paşa (Ankara ve Enver Paşa) Türkçe çevirisi yok.
14 -Wehrle, Heinrich (Binbaşı)
·         AufmeinemtürkischenTagebuch (Türkiye Günlüğümden) Türkçe çevirisi yok.

Kaynak: Wolf, Klaus. Gelibolu 1915, Birinci Dünya Harbinde Alman-Türk Askeri İttifakı, Kültür Yayınları, 2014.   

Yarın: VonKressenstein’ın kitabından çarpıcı alıntılar ile şu yorumun gerekçesi:
Bu kitapların tümü Türkçeye çoktan çevrilmeli ve uygun fiyatlarla yayımlanmalı idi. O zaman müttefiklerimizi daha iyi öğrenmiş ve anlamış olurduk.  

29 Kasım 2018 Perşembe

DİYANET İŞLERİ BAŞKANI İSTİFA İLE YETİNMEYİP TÜRK MİLLETİNDEN ÖZÜR DİLEMELİDİR

DİYANET İŞLERİ BAŞKANI 
İSTİFA İLE YETİNMEYİP 
TÜRK MİLLETİNDEN ÖZÜR DİLEMELİDİR
ANAYURT Gazetesi                   Mehmet Arif Demirer                                 19 Kasım 2018-Pazartesi
Önce Son Başbakan Sayın Yıldırım’ın 16 Kasım günü Hürriyet’te yayımlanan, Vahap Munyar gibi ciddi bir gazeteciye söylediği, şu sözlere bir göz atalım:
"Yapılanları ciddiye almak, büyük bir yanlış olur. Toplumsal bir temeli yok. Kimsenin Atatürk’le meselesi yok bu ülkede. Tamamen uç örnekler...”
Halen TBMM Başkanı olan Sayın Yıldırım, tok sözlü, inandıklarını açıkça söylemekten kaçınmayan bir politikacıdır. Bir başka özelliği de kendisine verilen tüm görevleri başarı ile sonuçlandırmış olmasıdır.
Herhalde Sayın Yıldırım, Kadir Mısırlıoğlu adlı kişinin (Kurutuluş savaşı hakkında söyledikleri nedeniyle T. C. vatandaşlığından ihraç edilmelidir, bence) de “ATATÜRK ile meselesi” bulunmadığını düşünmüyordur. Çünkü bu meczup kişinin ATATÜRK ile çok meselesi var.
İşte tam bu noktada Gazi Mustafa Kemal’in kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı gibi son derece önemli bir Cumhuriyet kuruluşunun başındaki Prof. Dr. Ali Erbaş’ın; her gün on binlerce kişinin (ana okulu öğrencilerinden benim gibi kıdemlilere ! kadar) sevgi ve saygılarını sunmak üzere Anıtkabir’de ziyaret ettiği ATATÜRK’e her fırsatta nefret kusan bir yaratığın ziyaretine gitmesinin hoş görülecek hatta dolaylı bir şekilde onaylanacak bir şey olmadığını belirtmek istiyorum.
Üstelik Ali Erbaş, bu insani ziyareti 9 Kasım günü, resmi kıyafeti ile yaparak ATATÜRK karşıtı bir şova dönüştürmüştür.
Merak ediyorum Sayın Yıldırım bu ziyaret hakkında, zamanlanması ve görüntüsü dahil, gerçekten ne düşünüyor?Eğer AKP sözcüsü gibi düşünüyorsa üzülürüm.
2018 yılında ATATÜRK ile meselesi olan yaklaşık 25 milyon EVETÇİ T. C. vatandaşı var. Ben 1976 yılında sayıları çok daha az ama artış eğiliminde iken endişelenmiş, bir kitap yazarak bin adet bastırmış ve dağıtmıştım: ATATÜRK’ü Sevemeyenlerden Siyah Lekeler ve Biz. Siyah lekeleri sürenler Aşırı Sağda Milli Gazete (hala daha o çizgide), Aşırı Solda ise Doğu Perinçek idi. Biz ise üç kişiydik o kitapta: Falih Rıfkı ATAY, Celal BAYAR ve ben.
Bugün son noktayı koyduğum kitapta 10 Kasım 1953’de ATATÜRK’ü Vatan toprağına Kavuşturmuştuk) yine aynı üç kişi ve Bayar’ın ATATÜRK ile ilgili üç talimatı var:
6 Haziran 1950. İnşaatı durmuş bulunan Anıtkabir şantiyesinde: 10 Kasım 1953’e yetişecek.
Nisan 1951, Akara – İstanbul arasında trende DP milletvekillerine: “Halen görüşülmekte olan ATATÜRK kanunu çıkarmazsanız Cumhurbaşkanlığından da DP’den de istifa ederim.”
1 Aralık 1952’de Selanik’te: “1938’den beri boş ve bakımsız duran bu ev ATATÜRK Müzesi olarak, 10 Kasım 1953 günü açılacak, biz Ankara’da O’nu Anıtkabir’de toprağa verirken.”
25 Temmuz 1951 günü TBMM’de ATATÜRK Devrimlerini koruyacak 5816 sayılı Kanun ittifakla kabul edildi. 10 Kasım 1953’de Anıtkabir’de ATATÜRK’ü vatan toprağına “milletin sinesine” kavuşturduk. Aynı gün Selanik’te Müze açıldı.
İşte Mısırlıoğlu gibi kişilerin hazmedemediği bu: Biz’lerinbu, ölçüsüz, ATATÜRK sevgisi. 

4 Ekim 2018 Perşembe

DOLARLA BORÇLANARAK BÜYÜMENİN FATURASI ÇOK AĞIR "Mehmet Arif DEMİRER Gazeteci-Yayıcı, Araştırmacı-Yazar" -“Birileri fırsatta istifadeyle milletimizin kafasını bulandırmak, moralini bozmak için bir sürü yalan yanlış haberleri ortalığa yayıyor. Stokçular ortaya çıktı…”

DOLARLA BORÇLANARAK BÜYÜMENİN FATURASI ÇOK AĞIR 

Mehmet Arif DEMİRER
Gazeteci-Yayıcı, Araştırmacı-Yazar

Son Başbakan sık sık “Ekonomimiz çok güçlü. Şu büyüme rakamlarına bakın.” Derdi.

Bunlar da T. C. Cumhurbaşkanı’nın 15 Eylül 2018 günü Hürriyet’in Ekonomi sayfasındaki açıklamaları:

“Birileri fırsatta istifadeyle milletimizin kafasını bulandırmak, moralini bozmak için bir sürü yalan yanlış haberleri ortalığa yayıyor. Stokçular ortaya çıktı…”

“Merkez Bankası sürekli gündeme getirilen faiz artırımını, üstelik oldukça yüksek bir oranla gerçekleştirdi… Şu an şahsen benim sabır safhamdır ve bu sabır bir yere kadar.”

“… Önüne gelen zam üstüne zam yapıyor. Faizle ilişkisi olsun olması ama fırsatı yakalıyor ya oradan giriyor.”

“Kirada olan yerleri bakanlıklarımız boşaltıyor ve kamuda ciddi bir tasarrufa gitmiş oluyoruz. Kamu araçlarını hem nitelik hem de kullanım bakımından sınırlandırdık…”

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Yukarıda Hürriyet’ten alıntıladığım açıklamalar, 16 yıldır karşısında etkili/engelleyici bir muhalefet olmadan tek başına iktidar olan bir partinin Genel Başkanına ait. Kendisi önce Başbakan şimdi Cumhurbaşkanı olarak 16 yılın en önemli sorumlusu.

Günümüzde ekonomik tablo özetle şöyle:

Hazine verilerine göre 31 Mart 2018 itibarı ile ülkenin toplam brüt dış borcu 467 milyar dolar.

Merkez Bankası’nın faiz artışı öncesi açıklanan en son enflasyon TÜFE’de % 17.9, ÜFE’de ise yüzde otuzun üstünde idi.

Merkez Bankası faizi % 24, Bankaların mevduata uygulamaya başladıkları faiz % 25, kredi faizleri henüz açıklanmadı ama % 40 dolaylarında olacağı tahmin ediliyor.

Merkez Bankası’nın faizi% 24’e yükseltmesine rağmen dolar 6.1’de çakılı kaldı.

Cumhurbaşkanının açıklamalarından anlıyoruz ki;

Birileri yalan yanlış haberleri ortalığa yayıyor, stokçular da ortaya çıkmış,

Önüne gelen zam üstüne zam yapıyor,

Buna karşı kamuda ciddi tasarruf tedbirleri alınıyor, kiralık yerler boşaltılıyor, araçlar sınırlandırılıyor. Demek ki, kamuda ciddi boyutlara ulaşan israf ekonomisi varmış.

Başka anlatımla, 24 Haziran seçiminde iktidar sanki başka bir siyasi partiden devir alındı ve şimdi içinde bulunduğumuz olumsuzlukları ortadan kaldıracak tedbirlere baş vuruluyor.

Durum böyle olmadığına, AKP 16 yıldır tek başına iktidarda bulunduğuna göre,Cumhurbaşkanının açıklamalarını nasıl okumak gerekir sorusunun cevabını en azından ben bilmiyorum.

11 EYLÜL’e KADAR DEVİR ALINMAYAN BEŞ ŞEKER FABRİKASININ AKİBETİ?

14 Şeker Fabrikasının özelleştirme ihaleleri yapıldığında (Mart 2018) kredi faizleri % 15 dolaylarında idi. Özelleştirilmesine karar verilen 13 fabrikadan beşinin ödeme ve devir teslim işlemleri yapılmadı. Kredi faizleri çok yükseldiği için ihaleyi kazanan şirketler teminat mektuplarını yakarak yatırımdan vaz geçmeyi düşünüyorlar. Yüksek faizin en yakın olumsuz faturasını 2018 (Şeker Fabrikaları) Özelleştirmelerinde göreceğiz galiba.

DIŞ POLİTİKADA YETKİLİ BİRİSİ OLSAYDIM PEŞ PEŞE ŞUNLARI YAPARDIM Mehmet Arif DEMİRER Gazeteci-Yayıncı, Araştırmacı-Yazar


DIŞ POLİTİKADA YETKİLİ BİRİSİ OLSAYDIM PEŞ PEŞE ŞUNLARI YAPARDIM 

Mehmet Arif DEMİRER
Gazeteci-Yayıncı, Araştırmacı-Yazar
ABD Başkanı Trump’ın1997 yapımı Amerikan filmi Air Force One’ı (Hava Kuvvetleri Bir) izlemesini sağlardım.

Filmde ABD Başkanı (Harrison Ford) şöyle konuşuyor:

“Teröristlerle asla pazarlık etmeyeceğim. Teröre, siyasi çıkarlarım için asla katlanmayacak, gerekeni geciktirmeden mutlaka yapacağım.”

Ayrıca biraz geri giderek 1950 yılının Aralık ayının ilk günlerinde, Kore’deki Türk Tugayının kahramanlıkları hakkında Amerikalıların neler söyleyip yazdıklarını belgeleriyle gösterirdim:

Washington Tribune:

“Ateş hattında 4 500 asker mucize yarattı. Türklerin fedakarlıklarını ebediyen hatırlayacağız.”

Time Dergisi:

“Türk tugayının cesaretli çarpışmaları Birleşmiş Milletler (BM) birliklerinin moralini yükseltti.”

ABD Kongre Üyesi Burner:

“Türkler tarih boyunca cesaretleri ve iyi ahlakları ile tanınmışlardır.”

ABD Kongre Üyesi Rose:

“Ben Türklerden daha üstün bir millet tanımıyorum.”

ABD Senatörü ClaudePepper:“Türkler, bizim değerli müttefiklerimiz.”

Sekizinci Ordu Komutanı Amerikalı General Walton H. Walker:

“Kahraman bir milletin kahraman askerleri, sizler 8. Ordu ve IX. Kolordu’yu sarılmaktan ve 2. Tümeni tamamen yok olmaktan kurtardınız. Bugün sizlere BM Ordusu adına teşekküre geldim.”

General Douglas MacArthur:

“Türkler, kahramanların kahramanlarıdır. Türk Tugayı için mümkün olmayan bir şey yoktur.”

2 Aralık 1950 günü bir ABD radyo yorumu:

Bu karanlık günlerde Türklerin gösterdiği kahramanlık Amerikan milletine yeni umut vermiştir. Onlara cesaret aşılamıştır. Amerikan milleti Türkiye’nin bu hizmetini gerektiği gibi değerlendirmektedir.”

Son olarak hatırlatırdım Trump’a: İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke olduğunu Türkiye’nin. Osmanlı’nın da Türkiye Cumhuriyeti’nin de Yahudilere hep yardım ettiklerini, onları Yahudi düşmanlarından koruduğunu kendi (Yahudi) beyanları ile gösterirdim.

Bugün İsrail ile bir olup terörist Kürtlere, Türkiye karşıtı bir devlet kurdurma çabalarının bir Amerikan Başkanına yakışmadığını Amerikan kamuoyuna, Amerikalıların anlayacakları biçimde anlatırdım.

1962 Jüpiter Krizinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda ABD Temsilcisi AdlaiStevenson, Sovyet Büyükelçisine, “Şu anda dünya kamuoyunun mahkeme salonundasınız” demişti. Onun gibi ABD kamuoyunun mahkeme salonunda Türkiye ile ilişkilerinin çok yanlış olduğunu kanıtlardım. Bugün, 1961 yılında 51 yaşında astığımız adam (Fatin Rüştü Zorlu) olsa idi o da aynen böyle yapardı.

11 Eylül 2018 Salı

KİTAP: M. W. Thornburg, Türkiye Nasıl Yükselir? Hür Fikirleri Yayma Cemiyeti, (Mehmet Arif Demirer)

M. W. Thornburg, Türkiye Nasıl Yükselir?
Mehmet Arif DEMİRER
Gazeteci, Araştırmacı-Yazar
KİTAP: M. W. Thornburg, Türkiye Nasıl Yükselir? Hür Fikirleri Yayma Cemiyeti, İst. 1948
Amerikalı mühendis-iş adamı Thornburg 1947 yılında Türkiye hakkında uzun bir makale yazmış. Saygın Fortune Dergisi 1947 Ekim sayısında makaleyi yayımlamış:Turkey: AidforWhat?
Ahmed Emin Yalman, makaleyi önemsemiş, Türkçeye çevirmiş ve Vatan Gazetesinde bölüm bölüm yayımlamış.
Kurucusu Ali Fuat Başgil olan Hür Fikirleri Yayma Cemiyeti de makalenin çevirisini küçük bir kitap olarak bastırmış.
Ekli köşe yazısında Thornburg’un daha sonra kitap olarak yayımlanan Türkiye Raporu (1949, 315 sayfa) hakkında bilgiler var. Bir akademisyenimizin dramatik çarpıtmaları sonucu Türk kamuoyunda çok yanlış bilinen bu raporun bir öncü özeti niteliğindeki Fortune Dergisi makalesinin son bölümünden alıntılarla, 71 yıl önce Türkiye ve Türkler hakkında, o tarihte henüz müttefikimiz olmayan ABD’nin akıllı bir insanının neler yazmış olduğunu göstermek istedim. Bugün ile ilgisi var mı? Kararı siz verin ! (Bold vurgulamaları ben yaptım.)
“Dünyada hiçbir memleket yoktur ki, inkişaf imkanları bakımından Türkiye kadar zengin ve istidatlı bulunsun.[1]Yeni yeni inkişafların kök tutması için bugünkü dünyanın hiçbir kısmı Türkiye kadar müsait şartlar arz etmiyor.
“Bu imkanların en mühimlerinden biri de on dokuz milyon Türk’ün seciyesi, cesareti ve dürüst çalışkanlığıdır.[2]
“Türk Cumhuriyeti henüz gençtir ve çok esaslı karar vermek vaziyetindedir. Kararları vermek Türklere ait bir meseledir. Bunun bizimle alakası olan tarafı; bir takım Amerikan maddi yardımlarının Türk davasını yürütmek bakımından ne şekilde kullanılmasının tayin edilmesidir. Bu mesele bugün Amerika’da umumun dikkatini çeken hararetli bir iş manzarasını almıştır.
“Eğer Başkan İsmet İnönü’nün son beyanatı[3]tek parti diktatörlüğüne nihayet verilmesi manasına geliyorsa, eğer hususi teşebbüse taraftar olduklarını son zamanlarda temin eden Türk Bakanları[4]bu sahanın inkişafı için samimi gayretler sarf ederlerse ve Türkiye bu husustaki iyi niyetlerini belirtmek sureti ile bizden yardım isterse; işte o zaman Türkiye’ye yalnız sermayemizi değil, aynı zamanda hizmetlerimizi, tecrübelerimizi ve ideallerimizi vermek için öyle bir imkan karşısında kalmış oluruz ki, bunun feda edilmesini kimse caiz görmez.”(NOT: No 37’de bu paragrafların İngilizcesini devereceğim.)
NOT: Thornburg makalesinin kaleme alındığı günlerde Sovyetler Birliği yazılı notalar vererek Boğazlar’da ortak yönetim istemiş. TSK, 1. Dünya Savaşı donanımı seviyesinde. Tank yok, savunma uçağı yok. Yatırım yapacak kaynak yok. Türkiye ısrarla Marshall Planı kapsamına alınmasını istiyor. Nihayet 4.7.1948’de imzalanan Ekonomik İş Birliği Antlaşması ile Türkiye Marshall Planı’ndan yatırım kredisi almaya başlıyor. Bunların tümü unutuldu.



[1]70 yıl sonra 466 milyar dolar dış borcu var.
[2] Fırsat budur, diyerek “ince belli bardakta çayı 18 liraya” satmıyormuş o 19 milyon Türk 1947 yılında. Dürüst ve çalışkanmış
[3] 12 Temmuz 1947. Aynı tarihte ilk Türk-Amerikan ikili anlaşma imzalanmıştı: Türkiye’ye 100 milyon dolarlık askeri malzeme yardımı antlaşması. 
[4] Örneğin 1948 yılında Amerikalı Hilts ile Türkiye’de iş makinesi kullanılarak karayolu yapımcılığı hamlesini başlatacak Nihat Erim. Dış Ekonomik İlişkilerden sorumlu, Mehmet Barlas’ın babası, Cemil Sait Barlas.

6 Eylül 2018 Perşembe

İSTANBUL, EYLÜL 1955 "Londra’daki Üçlü Kıbrıs Konferansı & 6 Eylül Olayları Uluslararası Kongreler – Dünya Bankası ve IMF Genel Kurulu Londra’daki Kıbrıs Konferansı & 6 Eylül Olayları Londra’daki Kıbrıs ve Doğu Akdeniz Konferansı, 1 – 8 Eylül"

İSTANBUL, EYLÜL 1955
Londra’daki Üçlü Kıbrıs Konferansı & 6 Eylül Olayları 
Uluslararası Kongreler – Dünya Bankası ve IMF Genel Kurulu
Londra’daki Kıbrıs Konferansı &6 Eylül Olayları
Londra’daki Kıbrıs ve Doğu Akdeniz Konferansı, 1 – 8 Eylül
1 Eylül: Heyet Başkanı Zorlu tarafından Kıbrıs Tezinin Açıklanması         
5/6 Eylül: Selanik’te ATATÜRK Müzesinde Bomba Patlaması
6 Eylül: İstanbul’da Olaylar ve saat 24:00’de Sıkı Yönetim ilanı
7 Eylül: Olaylar nedeniyle oluşan molozların temizlenmesi, yolların açılması
8 Eylül: Konferans, Olaylar nedeni ile Sonuç Bildirisi yayımlamadan dağılıyor
Kongreler
Kriminal Polis Komisyonu (İNTERPOL) 24. Kongresi, 5 – 9 Eylül
UNESCO Hukuki İlimler Cemiyeti Kongresi, 5 – 9 Eylül
Dünya Bankası ve IMF, X. Genel Kurulu, 12 – 16 Eylül
Bizans Tetkikleri X. Kongresi, 15 – 21 Eylül
Üniversiteler 2. Kongresi, 19 – 23 Eylül
Uluslararası Karayolları Derneği X. Yol Kongresi, 26 Eylül – 30 Eylül
Eylül ayı içinde diğer önemli olaylar
8 – 24 Eylül: Irak Başbakanı Nuri es Said’in Eşi ile İstanbul Ziyareti 
18 – 25 Eylül: Bayar ve Zorlu Resmi bir ziyaret amacı ile Tahran’a gidiyorlar
23 Eylül: Pakistan, Bağdat Paktı’na katılacağını ilan ediyor
(İran 3 Kasım 1955’de katıldığını açıklayacak)
23 Eylül: Burdur Şeker Fabrikasının Açılışı
28 Eylül: Susurluk Şeker Fabrikasının Açılışı (Beş gün ara ile iki yeni fabrika)
30 Eylül: MİGROS İstanbul’da kamyonlarla çalışmaya başlıyor
BÖLÜM I
Londra’daki Kıbrıs Konferansı & 6 Eylül Olayları
Londra’daki Kıbrıs ve Doğu Akdeniz Konferansı, 1 – 8 Eylül
1 Eylül: Heyet Başkanı Zorlu tarafından Kıbrıs Tezinin Açıklanması         
5/6 Eylül: Selanik’te ATATÜRK Müzesinde Bomba Patlaması
6 Eylül: İstanbul’da Olaylar ve saat 24:00’de Sıkı Yönetim ilanı
7 Eylül: Olaylar nedeniyle oluşan molozların temizlenmesi, yolların açılması
8 Eylül: Konferans, Olaylar nedeni ile Sonuç Bildirisi yayımlamadan dağılıyor
BÖLÜM I Gazeteleri
Cumhuriyet, 15 Aralık 1954 (Yunanistan’ın BM’de Hezimeti)
Cumhuriyet, 16 Aralık 1954 (Selanik’te ATATÜRK Müzesine Saldırı)
ZAFER, 2 Eylül 1955 (Londra Konferansı’nda Türkiye’nin Yeni Kıbrıs Tezi)
VATAN, 2 Eylül 1955 (Londra Konferansı’nda Türkiye’nin Yeni Kıbrıs Tezi)
Milliyet, 2 Eylül 1955 (“Muhtariyet ve ilhak taleplerini reddettik”)
Milliyet, 3 Eylül 1955 (“müzakerelerin seyri Atina’da şaşkınlık yarattı”)
Milliyet, 4 Eylül 1955 (Zorlu: “Kıbrıs’ta tedhişe asla müsaade etmeyeceğiz”)
Cumhuriyet, 2 Eylül 1955 (Türkiye’nin Yeni Kıbrıs Tezinin Açıklanması)
ULUS, 2 Eylül 1955(“Kıbrıs hakkında son sözümüz”)
ULUS, 4 Eylül 1955 (“Tezimiz İngiltere’de müspet tesir bıraktı”)
ULUS, 5 Eylül 1955(“İngiltere yalnız bize güveniyor”)
İstanbul EKSPRES, 6 Eylül 1955 (“Atamızın Evi Bomba ile hasara uğradı”)
Yeni Asır, 7 Eylül 1955 (“…İstanbul’da muazzam feveran !”)
ZAFER, 7 Eylül 1955 (Sıkı Yönetim. Olay yok)
Yeni Asır, 8 Eylül 1955 (Sıkı Yönetim. Beyoğlu’nda tanklar)
VATAN, 9 Eylül 1955 (Yedinci sayfada çok önemli bir haber. Gizli kalmış)
Yeni Sabah, 5 Haziran 1960 (Fuat Köprülü’nün Menderes-Zorlu Husumeti)
NOTLAR:
7 Eylül günü Olay yoktu. Sıkı Yönetim vardı. “6/7 Eylül Olayları” deyimi yanlıştır.
1955 yılında İstanbul’da Rumca konuşan nüfus 90 bindi. Bunun 17 bini Yunan uyruklu (Yunan pasaport sahibi) Elenler idi.Elenler, 1930 İnönü-Venizelos Antlaşması kapsamında İstanbul’da yaşayabiliyor, taşınmaz edinebiliyor, işyeri açabiliyordu. 
GİRİŞ
6 Eylül 1955 Olayları ile ilgili yayımlanmış üç kitabım:
1995                                                     2005                                                     2009
1995 yılında yayımlanan kitapta Olayları ve Yassıada’daki hukuk rezilliğini tüm ayrıntıları ile verdim. Kitap büyük ölçüde 1994 yılının ikinci yarısında yazıldı. O tarihte hayatta olan ve Olaylarda yer almış herkes ile söyleşiler yaptım. Tümünü yayımladım. Üç çarpıcı örnek:
1955 Eylül ayında İstanbul Emniyet Müdürü Alaeddin Eriş: “Menderes’e kırgın gidiyorum. O gece Vilayet’e döndükten sonra elimi sıkmadı. Oysa ben ‘Aferim’ bekliyordum. Elimdeki az sayıdaki polislerin yarısı ile Patrikhane’nin diğer yarısı ile de yabancı konsoloslukların etrafında etten duvarlar örmüştüm. Tek bir cam bile kırılmamıştı.” (A. Eriş kısa bir süre sonra ölmüştü.)
Olaylarda İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Necdet Uğur, yazılı ve imzalı: “Kendiliğinden başlamış, kısa bir süre için kontrol dışına çıkmıştır.” (Ecevit’in M. Eğitim Bakanı olmuştu.)
Orgeneral Yirmibeşoğlu: “Ben öyle bir şey söylemedim.” Olayları Özel Harp Dairesinin tertiplediği hakkında iddia edilen beyanı ile ilgili olarak.
Kitabın son sayfalarında Atina’dan Gelen Cevap başlığı altında 31.12.1994 tarihli bir mektubu yayımlamıştım. Mektubun son paragrafından alıntı:
“Bilindiği gibi, 6/7 Eylül Olaylarına rağmen Rum seçmenler 1957 seçimlerinde, büyük bir çoğunlukla yenidenDemokrat Parti’ye oy vermişlerdir… Demokrat Parti ‘Ehven-i Şer’ kabul edilmiştir.” İmza: Mihail Vasilliadis. (Bugün, 2018 Eylül ayında, ApoyevmatiniYöneticisi.
1995 kitabımda vardığım sonuç: Olaylar Türkiye’de olmuştur. Yapanlar (Tahrip ve Talan) biz Türklerdik. Tertipleyen ise meçhul.  
2005 yılında yayımlanan kitapta Yassıada Davası hakkında Anayasa Mahkemesi nezdinde açılmasını sağladığım İade-i Muhakeme Davasının öyküsünü anlatmış, Olayların Ellinci Yılında yine yanlış yunnuş yazan köşe yazarlarımızdan örnekler vermiş ve bir soru ile son noktayı koymuştum: Hangi Derin Devlet ?Ayrıca İstanbul Ekspres Yazı İşleri Müdürü Gökşin Sipahioğlu’nun bir derin devlet ilişkisi olup olmadığı konusuna işaret etmiştim.
2009 yılında yayımlanan Zorlu kitabımda ve o tarihten sonra yazdığım tüm yazılarda, Mahmut Dikerdem’in anılarına dayalı olarak,Londra’dakiKonferans’ta 7 Eylül 1955 sabahı Yunan Dışişleri Bakanının suskunluğuna (olayları hiç duymamış gibi davranmıştı) işaret ederek, Gökşin Sipahioğlu’nun kişiliğini daha da sorgulayarak, Derin Devletin adını koymuştum: Yunan !
Şimdi GİRİŞ’i noktalıyor ve Londra’daki Üçlü Konferans ile Olaylarınperde arkasını anlatmaya başlıyorum.
Kıbrıs ile ilgili Londra Konferansı. 29 Ağustos – 8 Eylül 1955
Ev Sahibi: Birleşik Krallık, Katılanlar: Türkiye ve Yunanistan
İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ı Londra’da bir Kıbrıs Konferans’ına neden davet etti?
1 Nisan 1955 tarihinden itibaren, başlarında bir Yunan muvazzaf (halen görevde) Albay (Grivas) bulunan EOKA örgütü üyeleri teröristler Ada’da güvenlik güçlerine saldırmaya başlamışlardı. Önce İngiliz asker ve ailelerine ardından çoğu Türk olan polislere.
Yunanistan, bir albayını görevlendirerek, “Git Ada’da bir terör örgütü kur, insan öldür” demek noktasına 15 Aralık 1954 günü Kıbrıs konusunda uğradığı hezimetten sonra gelmişti:
                          15 Aralık 1954                                                                 16 Aralık 1954 
15.12.1954 New York’da hezimet. Bir gün sonra Selanik’te ATATÜRK Müzesine saldırı. Bu, Yunanistan’ın Selanik’te kaydedilmiş birinci sabıka kaydıdır: Hezimet yaşandığında otomatik tepki: ATATÜRK Müzesine saldırı. Türklerin en hassas oldukları konu.
Diplomasi ile bir yere varamayacağının idraki ile Ada’da EOKA terör örgütünü organize ederek eylemlere geçiren, Yunanistan’ın bu hamlesi Ada’daki iki toplum arasında çok gergin bir ortam oluşturmuştu, EOKAcılar, Türk polislerini de öldürmeye başladıkları için.
İşte, İngiltere’yi Türkiye ve Yunanistan’ı Kıbrıs konusunu tartışmak üzere Londra’da bir konferansa davet etmesinin nedeni Ada’daki bu gergin ortamdı.
Menderes, daveti derhal kabul etmiş, Zorlu’yu Başbakan Yardımcısı görevinden almış, Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü’yü Başbakan Yardımcılığına kaydırmış, Dışişleri Bakanlığı vekaletini kendi üzerine almıştı. Menderes, Zorlu’yu Bakanlık vekili ve Londra’ya gidecek heyetin başkanı olarak atayarak parti içi dengeleri korumaya özen göstermişti. Bu olaydan sonra Zorlu fiilen Dışişleri Bakanı idi. Köprülü, bu durumu kabullenememiş ve içinde Menderes ve Zorlu’ya karşı derin bir öfke ve husumet beslemeye başlamıştı. Bu husumet, 4 Haziran 1960 günü yaptığı gerçekdışı bir açıklama (Bkz. Sayfa 17’deki 5.6.1960, Yeni Sabah) ile 6 Eylül Olaylarının Yassıada’da dava konusu olmasına  neden olmuştu.
Dışişleri Bakanlığı’nda oluşturulan yeni Kıbrıs Masası diplomatları tarafından hazırlanan Türkiye’nin Kıbrıs Tezi, Londra’da Konferansta Zorlu tarafından 1 Eylül’de açıklanacaktı:
Tezin Özeti: “Eğer Birleşik Krallık Hükümeti, Türkiye’nin Lozan’da bu ülkeye devrettiği Kıbrıs egemenliğini kısmen veya tamamen devretmek isterse, Ada’nın egemenliği eski sahibine döner. Lozan’da imzalanan Egemenlik Devri Belgesi iki imzalı idi: Türkiye ve Birleşik Krallık. Yunanistan, Kıbrıs’ta taraf değildir.”
Konferans’ı iki gazeteci şahsen izliyordu: VATAN Başyazarı Ahmed Emin Yalman ve Milliyet muhabiri Sami Kohen.
Sami Kohen’in bu açıklamasını Türk medyası 27 Mayıs’tan sonra oluşturulan bilgi kirliliği nedeniyle görmezlikten gelerek Olayların, Zorlu’nun talebi üzerine Menderes tarafından tertiplendiğine inanmış ve her yıl 6 Eylül’de kendi kalemize bol bol gol atmıştır.
Sami Kohen’i kutluyor, Türk medyasında 27 Mayıs edebiyatı çerçevesinde yazılar yazanları da kınıyorum. 
Diğer gazetelerden örnekler:
 Vatan, Milliyet, Cumhuriyet gibi gazetelerin dışında Konferans’ı doğru yansıtan bir başka gazete de CHP’nin ULUS Gazetesi idi:
Selanik’teki bomba olayını abartılı bir şekilde veren gazete (Yazı İşleri Müdürü Gökşin Sipahioğlu. Daha sonra Paris’te haber ve fotoğraf ajansı, SIPA, sahibi oluverdi.)
Bu gazete Milli Kütüphanede yoktu. 1995 yılında Sipahioğlu’na Paris’te ulaştım ve istedim. Gönderdi. Telefonda, bir açıklama ile kafa karıştırarak sordu: “Her şeyi yazacak mısın?” “Evet” cevabım üzerine, devam etti: “Olayları Milli Emniyet’in tertiplediğini de yazacak mısın?” 
OLAYLAR
6 Eylül 1955;
Saat 18:00 - 20:00
Üniversite öğrencilerinin Beyoğlu’nda, Taksim’e kadar Selanik’te bomba olayını protesto yürüyüşü. Herhangi bir olay yok.
Saat 20:00 – 22:00 (Hava kararıyor)
Beyoğlu, Taksim (Ankara Pazarı, sahibi Rum) ve Osmanbey’de (Haylife Pastanesi, sahibi Rum) bazı işyerlerinin vitrinlerinin kırılması. Aktörler: İşçiler ve işsiz gençler. Türkler.
Saat 22:00 – 24:00
Tahrip edilen vitrinlerden mal kaldırılması. Aktörler: Köyden gelmiş, varoşlarda yaşayan, kırsal kökenli T.C. vatandaşları. Türkler.
NOT: Olaylar 4 saat sürmüş, 4 saat gecikmeli gelen askerler gece yarısı duruma hakim olmuşlardır. Valilik, I. Ordu Komutanından, saat 20:00 belirlenen yerlere gelerek konuşlanmak üzere 19 Tabur (on dokuz bin asker) istemişti, yazılı olarak.
Zorlu’nun 8 Eylül akşamı otel lobisinde kendisine sorular yönelten Yunan gazetecilerle yaptığı önemli konuşmanın haberini Ahmed Emin Yalman, İstanbul’a telgrafla geçiyor. Haber, 9 Eylül günü VATAN Gazetesinin ancak 7inci sayfasında yayımlanabiliyor. Zorlu, çok sert bir şekilde Yunanistan’ı suçluyor. Başka gazetelerde bu konuda bilgi yok. Bu ↓ da adeta gizlenmiş gibi.
8.9.1955 akşamı Londra SAVOY oteli. Zorlu, herkesin içinde gerçeği söyledi.
Ahmed Emin Yalman da yazdı.
Ama o Eylül ayının çok yoğun ortamında unutuldu gitti. Ta ki, 2005 yılında ben
“Hangi derin Devlet?”
diye sorana kadar…
Ahmed Emin Yalman’ın son paragrafını BOLD veriyorum, nasıl bir adamı astıklarını bi daha bi daha göstermek için:
“Zorlu ile arkadaşları büyük bir vatanseverlik ve dirayetle, geceli gündüzlü çalıştılar. Mevcut şartlar altında azami neticeleri almışlardır. Var olsunlar”
Ahmed Emin Yalman’ın 8.9.1955’te çektiği ve 9.9 günü VATAN’da yayımlanan, ancak daha sonra unutulan, bir telgrafta Zorlu, 6 Eylül Olayları hakkında Yunanistan derin devletini bkz. nasıl suçlamış:
“Dün akşam Devlet Vekili ve Hariciye Vekaleti vekili Fatin Rüştü Zorlu, saat 20’yi geçerek Konferans’tan döndü. Hepimiz otelde bekliyorduk. Heyecanla etrafını aldık.
“Yunanlı gazeteciler arasında heyetimizle daima teması muhafaza eden Etnos muhabiri Agiagyris bizimle beraber Zorlu’nun dönüşünü bekliyordu. Yunanlı gazeteci Zorlu’ya sordu:“Şimdi ne olacak?”
“Zorlu: “Bunu Size sormalı !
“Yunanistan’da sefaretimiz, konsolosluklarımız polis muhafazası altında,
“Memleketimizde Örfi İdare ilanına mecbur olduk,
“Kıbrıs’ta çıkarılan gürültüleri (EOKA’nın faaliyetleri) bastırmak üzere İngiltere oraya asker yolluyor
“Müşterek tehlikeler karşısında ittifak etmiş olan üç müttefik arasındaki münasebetin tabii manzarası bu mu olmalı? Bütün bu işlerde fiili ve suçlu rol sizden geliyor. Bir müttefikten (İngiltere) toprak almağa kalkıştınız. Diğer müttefiğin(Türkiye) emniyetini tehdit ettiniz. Sabrını tükettiniz. Aramızda bu kadar zahmetle kurulan dostluğu yıktınız.
“Bütün ikazlarımıza rağmen Kıbrıs’ta ve her tarafta tahriklerinize devam ettiniz. Kıbrıs’ta çıkardığınız tedhiş (terör) hareketlerinde rol alanları radyolarınız, ‘Bir düzine vatansever’ diye övdü. Biz dostluğu korumak endişesiyle her türlü nümayişi önlemeye uğraşırken Yunanistan iki müttefiğin aleyhine hareketleri teşvik etti, heyecanları bile tutuşturdu.”
“Muhabir sordu:“Stefanopulos ile bunları konuşup kırılanları tamir etmeğe çalışsanız doğru olmaz mı?”
“Zorlu şu cevabı verdi: “Yunanistan müttefikleri aleyhine ilhaklar yapmaya çalışmaktan ve müşterek emniyetimizi tehdit etmekten vazgeçmeye karar verip bunu fiilleriyle belirtirse, aramızdaki müşterek alakaların icabına göre hareket edip normal münasebete dönmek güç olmaz. Feci neticeleri düşünmeyip dostlukları kundaklayan Yunanistan’dır. Bu çıkmazdan kurtulmamız için ilk teşebbüsün ondan gelmesi zaruridir. Dağılan Kıbrıs Konferansı’nda ancak müşterek emniyetin korunması endişesiyle hareket eden Türkiye bu dava hesabına mühim neticeler alınmasına amil olmuştur. İngiltere; tereddütten kurtulmuş, mesuliyetinin icaplarını yerine getirmeye azimle koyulmuştur, Yunanistan’ın zorlamaya çalıştığı kapıların kapalı olduğunu ve öyle kalacağını, şımarıklığın para etmeyeceğini görmüştür.”
YORUM:Ahmed Emin Yalman’ın bu telgrafıVATAN’ın yedinci sayfasına yetiştirilebilmişti. Olayların çok hızlı gelişmesi ve o yıl Eylül ayında İstanbul’da Dünya Bankası ve IMF’in 10. Genel Kurul Toplantısı yanı sıra ayrıca beş uluslararası kongrenin toplanması, Zorlu’nun bu son derece önemli suçlamasının göz ardı edilmesine neden olmuştu. Oysa 8 Eylül akşamı Londra’da ZORLU Yunan gazetecisine çok açık konuşmuştu: “DOSTLUĞU YIKTINIZ, SUÇLUSUNUZ; FİİLİ VE SUÇLU ROL SİZDEN GELİYOR”AhmedEmin Yalman, Zorlu’nun bu suçlamasını (bence) o günün koşullarında büyütmek istememiştir.1955 yılında kimin aklına gelebilirdi ki; dört buçuk yıl sonra Köprülü’nün suçlaması, Yassıada’daki dava ve Zorlu ile Menderes’in mahkumiyeti ile durup dururken, kendi alnımıza daha sonra POGROM diye tanımlanacak bir leke süreceğimiz?
6 EYLÜL 1955 GECESİ YAŞANAN OLAYLARLA İLGİLİ GENEL DEĞERLENDİRME
1955 yılı Eylül ayında Türkiye hala daha Yunanistan ile ilişkilerinde dikkatli davranıyor, iki komşu ve NATO ülkesinde uluslararası nitelikte bir ihtilafa neden olacak taraf durumuna düşmemeye özen gösteriyordu. Bu nedenle ve gündem gerçekten çok yoğun olduğu için Zorlu’nun Yunan gazeteciye söyledikleri manşetlere taşınmadı ve büyütülmedi.
1955 yılı Eylül ayında İstanbul’da yaşayan Rumlar dahil hiç kimse Olayları T. C. Hükümetinin tertip ettiğini, etmiş olabileceğini, iddia değil, ima dahi etmiyordu.
1957 seçimlerinde Adana ve Ankara’yı kaybeden Demokrat Parti, İstanbul’u, Rumların tulum oyları sayesinde, kazandı ve listesindeki üç Rum aday T. C. Milletvekilleri olarak TBMM’ne girdiler. Suçlama, 4 Haziran 1960 tarihinde DP’nin dört kurucusundan biri olan Ord. Prof. Fuat Köprülü’den geldi. Oğlunun Olaylarda DP İstanbul İl Başkanı olduğunu unutarak (?) ve kendi oğlunu dahi tehlikeye atarakEK – 1’deki (sf. 17) iddiayı manşete taşıdı. Yassıada’daki dava daKöprülü’nün bu iddiası nedeniyle alelacele açıldı ve bir yanlışlık soncu kendisi de sanık oldu.
Üç kitabım, sayısız makalelerim ve televizyonlardaki tartışmalarım nedeniyle ezberlemenin ötesinde adeta ‘içinde yaşadığım’ Olaylar hakkında vardığım nihai aşama:
Tahrip (vitrinlerin kırılması, ufak tefek yangına dönüşebilecek ama dönüşmeyen eylemler vd.) 6 Eylül 1955 gecesi, hava karardıktan sonra saat 20:00 – 22:00 arasında;Talan (22:00 – 24:00 arasında tahrip edilen dükkanlardaki mallara el koyma) gece yarısı askerin gelmesi ile sona erdi.
Valiliğin yazılı olarak saat 20:00’de belirlenen yerlerde bulunmasını talep ettiği 19 bin asker hem daha az sayıda hem de 4 saat geç geldi.Tahrip-Talan da o 4 saatte yaşandı.
7 Eylül sabahı Londra’daki Konferansta Yunan Dışişleri Bakanı suskun kaldı, Olayları hiç duymamış gibi davrandı. (Kaynak: Dikerdem, Ortadoğu’da Devrim Yılları, 1977)
İstanbul Ekspres Gazetesi yazı işleri müdürü Gökşin Sipahioğlu ayda 500-600 lira ücreti olan ikinci sınıf bir gazeteci idi. Olayları ölçüsüz bir şekilde abartılı olarak verdi. Bir süre sonra Fransa’da büyük bir haber ajansı (SIPA PRESS) sahibi oldu.Nasıl ???
Sipahioğlu, Olaylar hakkında ne zaman konuştu ise değişikve çelişkili şeyler söyledi.
Hükümet, Olaylar nedeni ile Hasar Tespiti çalışmaları yaptırdı ve yaklaşık 60 milyon lira (20 küsur milyon dolar) tazminat ödedi.
Londra Konferansı Türkiye açısından çok başarılı geçmişti. Eğer normal bir şekilde bir Sonuç Bildirisi yayımlanarak sona erse idi, Kıbrıs konusunda sadece Birleşik Krallık ve Türkiye’nin ‘Taraf’ oldukları tescil edilmiş olacak, Birleşik Krallığın Ada üzerindeki egemenliğinden kısmen veya tamamen vaz geçmesi durumunda Ada’da yalnız Türkiye’nin söz ve hak sahibi olduğu ilan edilecekti.   
Olayları (Tahrip ve Talan) biz Türkler, Türk T. C. Vatandaşları yaptık. NOKTA.
Olayları kim tertipledi? Yassıada’daki İddia: Zorlu’nun Londra’dan çektiği 28.8.1955 tarihli telgrafa dayalı olarak DP Genel Başkanı Menderes ve T. C. Hükümeti.
Türkiye’nin, Londra’daki Konferans’ta sonuç bildirisinin yayımlanmasını tehlikeye sokacak bu tür olaylara ihtiyacı var mıydı? Zerre kadar yoktu. Yine NOKTA.
Londra Konferansı’nın sonuç bildirisi yayımlamadan dağılması kimin işine yarayabilirdi ve de yaradı? Yunanistan’ın. Bu hedefe yönelik olarak Yunan Derin Devleti 3-5 Eylül günleri fazla mesai yaptı. Hem Selanik’teki bomba olayını organize etti hem de o bomba olayını ve Gökşin Sipahioğlu’nu kullanarak hedefine ulaştı. SON NOKTA.                                                          
BÖLÜM I – EK
FUAT KÖPRÜLÜ’nün MENDERES ve ZORLU HUSUSMETİNİN SONUÇLARI
Fuat Köprülü (1890 – 1966) Demokrat Parti’nin 4 kurucu üyesinden biri, 14 Mayıs 1950 seçiminden önce partinin dış politika sözcüsü idi. Ordinaryüs profesörlük unvanını kazanmış değerli bir akademisyen idi. 22 Mayıs 1950 günü kurulan Menderes hükümetinde Dışişleri Bakanı olmuştu. Oysa beklentisi Başbakanlıktı.
Dışişleri Bakanlığı’nda Menemencioğlu ekolünde yetişen genç (40 – 45 yaşlarında) diplomatlar, üst düzey görevlere gelmeye başlamışlardı. En çarpıcı örnek ekonomik ilişkilerden sorumlu genel müdür Fatin Rüştü Zorlu idi. 4 Temmuz 1948 tarihinde ABD ile imzaladığımız Ekonomik İş Birliği Antlaşmasını (Türkiye’nin Marshall Planı kapsamına alınmasına ilişkin, ilk dilimi 10 milyon dolar olan antlaşma) Bakan Necmettin Sadak ile birlikte Genel Müdür olarak imzalamıştı.
Köprülü, Kıbrıs konusunda, CHP hükümetlerinin sürdürdüğü (“Kıbrıs Birleşik Krallığın sorunudur. Türkiye’nin Kıbrıs diye bir sorunu yoktur.”) şeklinde özetlenebilecek pasif politikaya devam etmek niyetinde idi. Yunanistan ise 1954 yılının ikinci yarısının başında Kıbrıs konusunu Birleşmiş Milletlere (BM) taşımaya hazırlanıyordu.
Bunu öğrenen Zorlu (2 Mayıs 1954 seçimlerinde milletvekili ve Başbakan Yardımcısı olmuştu), mutlaka daha aktif bir politika izlenmesi gerektiğine inanarak, Bakanı da baypass ederek, BM nezdindeki temsilcimiz Selim Sarper ve diğer büyükelçiler ve Bakanlık üst düzey diplomatları ile dolaysız temasa geçmiş, talimatlar vermişti.Bu da Köprülü’yü kızdırmıştı.
Zorlu’nun çabaları ve ABD ile İngiltere diplomatları ile iş birliği yapılması sonunda Yunanistan 15 Aralık 1954 tarihinde BM’de hezimete uğradı, sayfa 4.   
1955 yılında İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ı Kıbrıs konusunda üçlü bir konferansa davet edince Menderes, Fuat Köprülü’yü Başbakan yardımcılığına getirdi, Dışişleri Bakanlığını kendi üzerine aldı ve Londra’daki Konferans’a gidecek Zorlu’yu Bakanlık Vekaletini vererek Konferans Heyeti Başkanı olarak atadı. Bütün bunlar Köprülü’nün Menderes ve Zorlu husumetini derinleştirdi. 27 Mayıs’tan 7 gün sonra, 4.6.1960’da ‘husumet bardağı’taştı !
Köprülü’nün Yeni Sabah’ta manşet olan bu ihbarı, Rumların ve Yunanistan’ın 6 Eylül Olayları hakkında bir şikayetleri dahi yok iken, Darbecilerin, panik içinde acele bir dava dosyası açmalarına ve Menderes ve Zorlu başta olmak üzere çok sayıda kişinin Yassıada’da tutuklu olarak yargılanmalarına neden oldu. Muhbir Köprülü bile sanık olarak yargılandı.
5 Ocak 1961’de Yassıada’daki Yüksek Adalet Divanı kararı ile T. C. Dışişleri Bakanı ile Başbakanı Olayları tertiplemek suçundan mahkum oldular. O karardan sonra dünya kamuoyunda Olaylar ‘Rum Karşıtı Nümayiş’ yerine POGROM oldu, terfi etti, Köprülü sayesinde ! Oğlu da bir gün sonra Kurucu Meclis Üyesi oldu, en yüksek devlet maaşı ile.
BÖLÜM II
1955 YILI EYLÜL AYINDAİSTANBUL’dakiULUSLARARASI TOPLANTILAR
Kriminal Polis Komisyonu (İNTERPOL) 24. Uluslararası Kongresi, 5 -9 Eylül.43 ülkeden 130 delege
UNESCO Hukuki İlimler Cemiyeti Kongresi (Konferansı) 5 – 9 Eylül                                                                               80 Delege
Dünya Bankası ve IMF X. Genel Kurulu, 12 – 16 Eylül                                                                           58 ülkeden temsilciler, aralarında 22 Maliye Bakanı var.
Milletlerarası Bizans Tetkikleri 10. Kongresi, 15 – 21 Eylül                                                                  20 ülkedenyaklaşık 400 delege
Milletlerarası Üniversiteler Derneği 2. Kongresi, 19 – 23 Eylül
Ülkeden 270 delege
Karayolları 10. Kongresi, 26 Eylül – 30 Eylül 37 ülkeden yaklaşık 1 100 delege (eşleri ile birlikte)
***
30 Eylül’de kongreler sona ererken İstanbul’da yeni bir dönem başlıyordu: Migros’lu Yaşam
Galata Köprüsü’nde Migros Show, 30 Eylül               Migros’un ilk kamyon filosu
Mahalleye kadar gelen hizmetten memnundu İstanbullular …
EYLÜL AYINDA İSTANBUL’DA TOPLAN KONGRELER
5 Eylül 1955, Milletlerarası Kriminal Polis komisyonu 24. Genel Kurul Toplantısı
“Milletlerarası Kriminal Polis Komisyo­nunun 24 üncü umumi heyet toplan­tısı bugün saat 9.30 da Şale köşkünde Dahiliye Vekili Dr. Namık Gedik tara­fından   açılmıştır.Milletlerarası KriminalPolis Komisyo­nunun 24 üncü umumi heyet toplantısında 43 millete mensup 130 delege ile milletlerarası teşekküller temsilci­leri katılmaktadır.”
Kaynak: Ayın Tarihi Dergisi, Eylül 1955
Toplantı 9 Eylül günü sona ermiştir. Komisyon 1956 toplantısında adını Milletlerarası Kriminal Polis Organizasyonu (International PoliceOrganization) olarak değiştirmiş, kısa adı INTERPOL olmuştur.  (Kaynak: INTERPOL)
5 Eylül 1955, UNESCO Beynelmilel Hukuki İlimler Cemiyeti’nin Kongresi
“Unesco'ya bağlı Beynelmilel Hukukî İlimler Cemiyetinin (International Legal SciencesAssociation) İstanbul Kongresi bugün İstanbul Hukuk Fakültesinde Adliye Vekili Osman Çiçekdağ'ın bir hitabesiyle açılmıştır.
“Dünyanın en değerli ilim adamlarını sinesinde toplayan bu teşekkülün İs­tanbul toplantısına muhtelif yabancı memleketlerden 30 ilim adamı ve 50 hukukçusu iştirak etmektedir.
“Teşekkül, bu toplantısı için müzakere mevzuu olarak yabancı bir hukukun iktibasında rastlanan sorunlar ve bunların çözüm yolları konusunu ele almıştır. Bu suretle Türkiye'nin İstik­lâl   Mücadelesinden sonra tahakkuk ettirdiği hukuk devriminin ilmî ba­kımdan incelenmesi ve bundan yaban­cı hukuk muhitleri için istihraç olun­ması (çıkarılması) gerekenbilimsel sonuçlar tespit edilmiş olacaktır.[1]” (Kaynak: Ayın Tarihi Dergisi, Eylül 1955 ve Kaynakçada verilen Prof. Lipsteinve Prpf. Hamson Makaleleri)
ARA YORUM: Fuat Köprülü’nün, 17. Sayfadaki, 4 Haziran 1960 tarihli ihbarı ile Yassıada’daki 6/7 Eylül Davasının İddianamesine göre Zorlu - Gedik – Menderes üçlüsünün;
130 INTERPOL Kongre Delegelerinin ve
UNESCO’nun, “dünyanın en değerli hukuk bilim adamlarının” gözlerinin önünde,
12 Eylül günü başlayacak olan ve 58 ülkenin üst-düzey maliyecilerinin (22’si Bakan) katılacakları Dünya Bankası ve IMF’in X. Genel Kurul toplantısının hemen öncesinde,
İstanbul’un merkezinde (Tünel – Taksim – Osmanbey arasında) Tahrip ve Talan eylemleri içeren 6 Eylül Olaylarını planlamış, Yassıada sözcüğü ile ‘tertiplemiş,’ olmaları için cinnet getirmiş olmaları gerekmektedir.
1955 yılında Menderes Hükümeti’nin başlattığı önemli enerji ve altyapı yatırımlarını süratle tamamlayabilmesi için acilen 300 milyon dolar krediye ihtiyacı vardı. Bu kredi ABD’den istenmiş ve ret edilmişti. Ayağına kadar gelecek yirmi iki büyük ülke Maliye Bakanlarının ziyaretinden 6 gün önce nümayiş tertiplemek kadar mantık dışı bir şey olabilir mi?   
12 - 16 Eylül 1955, Dünya Bankası ve IMF’in X. Genel Kurul Toplantısı 
6 Eylül Olaylarını Görüşmek üzere TBMM Toplanıyor,
Dünya Bankası ve IMF’in X. Genel Kurulu Açılıyor, 12 Eylül
Türkiye – Dünya Bankası İlişkileri – 1, Nihat Erim’in Günlükler’inden alıntı:
30 Ocak 1949 – Erim, 16 Ocak’ta kurulan Ş. Günaltay Hükümeti’nde Başbakan Yardımcısı:
““Hükümet çalışmaya başladı. ‘Devlet Planı’ yaptırmak üzere Amerika’dan mütehassıs getirme fikrini ortaya attım. Getireceğiz…”
27 Aralık 1949:
“Devlet Planı işini elden bırakmadım. Fakat maalesef bir senedir bir mütehassıs getirtemedik. Amerikalılar bizi oyaladı. Önce maliye profesörü ŞikagoluMrBlough’a ümit bağladık. O geldi. ‘Ben plan işinden anlamam’ dedi. Sonra ‘Dünya Bankası’ndan gönderilecek Mr. Barker adında biri bu işi yapacak’ dediler. Adam geldi. Ben konuştum. Kendisinden ne beklediğimizi anlattım. Anlamış göründü. Fakat bir ay kadar memleketi dolaştıktan sonra Ankara’ya gelip bizi görmeye lüzum duymadan Amerika’ya döndü…
“Amerikalı mütehassıs istiyorum. Çünkü para almak, kredi bulmak, için Amerikalılar kendi mütehassıslarının raporuna itibar ediyorlar...”
14 Eylül 1955
Türkiye-Dünya Bankası İlişkileri – 2, Menderes ve Dövizler – Dünya Bankası Olayı
Barker Raporu hakkında Menderes’in 10 Haziran 1958 günü TBMM DP Grubu’ndaki açıklaması. (Menderes, Dünya Bankası’nın dayatmasına rağmen Raporu rafa kaldırmıştı.)
“… Barker Heyeti diye bir heyet gelmiş, tetkikat yapmak istemişti. Bana haber verdiler, “Gelsin” dedim. Geldiler, tetkiklerini yaptılar ve ondan sonra bir rapor verdiler…
“Bu raporun esası şudur, hulâsası şudur. Şu hulâsa da hem Amerika’da hem Türkiye’de gazetelere verilecek beyanattır. Binaenaleyh siz Pazartesiye mi, Salıya mı bir basın toplantısı yaparsanız biz de Amerika’da aynı günde neşrederiz.
“Bu, Türkiye’nin iktisadî programıdır.” dediler. “Ne olacak?” dedik.
Dediler ki, (Konuşan Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Iliff)
“Bunu yalnız iktidar mensupları değil, Mesela Kasım Gülek de dahil olmak üzere bir kor (özel bir heyet) yapacaktır. Bu korun başına bir Amerikalı gelip oturacak ve Türkiye’nin iktisadiyatını bu Barker Raporuna göre tedvir edecek. Anayasanın üzerinde olacak, hükümetlerin değişmesiyle değil, iktidarların değişmesiyle dahi değişmeyecek…
“Evet, Bizi Barker Raporu’nun 40 milyon dolarlık çerçevesine hapsetmek isteyenlerle mücadele ettik. Milyarlarca dolarlık envestismanlar yaptık.”
8.8.1957’de, Kastamonu Şeker Fabrikasının Temel Atma Töreninde de şöyle konuşmuştu:
“İktisadi İstiklal Mücadelesinin Meydan Muharebesi kazanılmıştır.”
Mücadele, Türkiye’nin büyümesini istemeyen ABD ile idi. Talep edilen 300 milyon dolar ek krediyi vermiyorlardı. 14 Temmuz 1958 tarihinde Irak’ta ihtilal olunca 359 milyon dolar nakit kredi derhal verildi ve birikmiş 400 milyon dolar ithalat borcu da 1961 ötesine ertelendi.
15 Eylül 1955
Menderes, Dünya Bankası Genel Kurulu’na katıldıktan sonra Ankara’ya gelen ABD Maliye Bakanı G. Humphrey ile görüşüyor (fotoğraf)
Türkiye-Dünya Bankası İlişkileri – 3, Menderes, 12 Şubat 1954 tarihli yazı ile Dünya Bankası’nın Türkiye bürosunu kapattırıyor, temsilci Bay Lieftinck’i de kovuyor.
29 Ocak 1954 günü Bayar, Başkan Eisenhower’ın konuğu olarak, tarihi ABD ziyaretinde, Temsilciler Meclisi ve Senatonun Kongre binasında ortak bir oturumunda uzun bir konuşma yaparak Türkiye’yi anlatmıştı. Bu konuşmadan hemen sonra Dünya Bankası Başkanı Bay Black, son anda protokol dışı bir öğle yemeği düzenlemiş ve Bayar’ı davet etmişti.
T. C. Başbakanına karşı, Barker Raporunu uygulamadığı, için öfkeliydi Bay Black.Yemekte, T. C. Cumhurbaşkanı’na damdan düşercesine, “Sizin Gediz Nehri üzerinde kurmak istediğiniz baraj için ve bizden talep etiğiniz 25 milyon dolar krediyi vermeyeceğiz” demişti.
Bu nezaketsizliği öğrenen Menderes, anılan mektup ile Dünya Bankası ile ilişkileri kesmişti: “Madem ki, sulama nitelikli bir baraj için dahi kredi vermiyorsunuz,büronuzu kapatın, temsilcinizi de geri çekin.”Dünya Bankası Türkiye bürosu Mart (1954) ayında kapanmıştı.
İşte bu Dünya Bankası 12 Eylül günü X. Genel Kurulu toplantısını görkemli bir şekilde İstanbul’da yaptı. 58 ülke temsilcileri ile Banka çalışanları Hilton Oteli’nde kaldılar.
15 – 21 Eylül 1955, X. milletlerarası Bizans tetkikleri kongresi
Kongre kitabının 2. Sayfası
İroni – 6 Eylül gecesi Rumların işyerlerini tahrip ettiren Hükümet, 10 gün sonra Cumhurbaşkanı ile birlikte, konusu ‘Bizans Tetkikleri’ olan uluslararası bir kongrenin HİMAYELERİNDE İstanbul’da toplanmasını gerçekleştiriyor.Kongre’ye sunulan tebliğleri içeren kitap (344 sayfa metin + 45 sayfa görseller) 1957’de İstanbul’da yayımlanmıştır.
15-21 EYLÜL 1955 – X. MİLLETLERARASI BİZANS TETKİKLERİ KONGRESİ
PTT genel Müdürlüğü’nün bastırdığı hatıra pulları ve 1. Gün zarfları, 
Birinci zarfta görülen dikilitaş, İstanbul’un Bizans imparatorluğu zamanında Hipodrom denilen bugünkü Sultanahmet meydanında yer alan dikilitaşlardan pembe granitten Büyük Theodosius sütunudur. Bu sütun MÖ 1500 yıllarında Helyopolis’te firavun III. Tutmesis tarafından Güneş Tanrısı Horus için yaptırılmıştır. Yüksekliği 18.74 m.’dir. Apostat devrinde Mısır’dan getirilmiş, Theodosius’un buyruğuyla 390’da şimdiki yerine dikilmiştir. Taşın dört yüzünde imparator Theodosius ve oğlu Arkadius’la ilgili resimlerle, firavun III. Tutmesis’in ününü, başarılarını ve kahramanlıklarını anlatan hiyeroglif yazılar görülmektedir. Sütun mermer bir tabana bağlı dört tunç ayak üzerine oturtulmuştur.
BİZANS TETKİKLERİ KONGRESİ TEBLİĞLER KİTABI
Bizans devri sanatı, arkeoloji, tarih, filoloji ve edebiyat teoloji kolları üzerine çalışılan Bizans Tetkikleri Kongrelerinin onuncusu 1955 yılında ülkemizde gerçekleştirilmiştir. 20 Ülkeden 400’e yakın delegenin katıldığı kongre, 15 Eylül Perşembe günü saat 10:35’de İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi konferans salonunda yapılan bir törenle açılmıştır. Kongrenin ilk gününde sanat ve arkeoloji, tarih, edebiyat ve hukuk bölümleri faaliyete geçmiştir. Bavyera Akademisinden Prof. Dr. Dölger’in “Bizans ilimlerinin bibliyografisine dair muhtıra ve tetkikler”, Belgrad Akademisinden George Ostrogorski’nin “Osmanlı-Türk İmparatorluğu tâbiyetindeki Bizans”, İsviçre delegesi arkeoloji ve sanat tarihi profesörü A. Soloviev’in Rusya isminin Bizans dilinden gelmiş olduğunu anlatan tebliğleri dikkat çeken bildiriler arasında yer almıştır.[2]Kongrenin takip eden günlerinde Sanat ve arkeoloji dalında İtalyan delegesi Bonicatti’nin “Vatikan kütüphanesinde bulunan Bizans minyatürleri” Türk delegesi AurelDecei’nin “Türklerin fethinden önce Bizansta Müslümanların ibadet yerleri”, Ekrem Hakkı Ayverdi’nin “Bizanslılarda ve Türklerde mimarî unsurlar” konulu tebliğleri; edebiyat dalında yine Türk delegesi Esenkova’nın “Bizans dilinden Romenceye geçen kelimeler” konulu tebliğleri dikkat çeken bildiriler arasında yer almıştır. Kongrede sunulan bazı tebliğler üzerinde ise bilimsel münâkaşalar yaşanmıştır. Bunlardan bir tanesi kongrenin beşinci gününde Fransız delegesi Gregoris’in sunduğu “Bizans imparatorları ile X, XI ve XII inci asırlarda Papalar” konulu tebliğdir. Bir diğeri de kongrenin altıncı gününde tarih dalında Rus kadın delegesi Prof. Dr. Oudaltsova’nın sunduğu “Bizans ilimlerinin ana Problemleri ve Rusların tarih ilmi anlayışı” konulu tebliğdir. Oudaltsova’nın tebliğine Fransız, Bulgar ve Alman delegeler müdahalede bulunmuşlar ve bu tebliğde yer alan tezlerin çok kesin iddialar içerdiği, noksan olduğu ve çağdaş tarih bilimi anlayışına uygun olmadığı yönünde ağır eleştiriler getirmişlerdir.[3]
Kongre 21 Eylül Çarşamba günü sona ermiştir. Kongrede sunulan tebliğler Kongre Tertip Komitesi tarafından 1957 yılında çift lisan (Türkçe ve Fransızca) kitap olarak yayınlanmıştır.
NOT: Delegeler için, 22 – 27 Eylül günleri iki grup halinde yurtiçi gezileri tertiplenmişti. Bir grup İzmir’e ve oradan Efes’e, diğer grup ise Ankara ve Göreme’ye gitmişlerdi. Benzer iki gezi on gün sonra Yol Kongresi delegeleri için de düzenlenmiştir.
19- 23 Eylül 1955, Uluslararası Üniversiteler Derneği’nin II. Kongresi
Associationinternationaledesuniversites :Deuxiemeconference generale, 19-23.9.1955 İstanbul liste desmembres = internationalAssociation of universities : Second general conferencelist of members = Milletlerarası Üniversiteler Derneği
Bu konferans da çalışmalarına T. C. Milli Eğitim Bakanın Açış konuşması ile başlamıştır. Konferans hakkında başka bir kaynak bulunamadı.
19 Eylül 1955
Üniversiteliler Kongresi Açılıyor 
 ***
26– 30 Eylül 1955, Uluslararası Karayolu Derneği’nin X. Kongresi
26 Eylül 1955
PTT Genel Müdürlüğü’nün bastırdığı Kongre Hatıra Pulları bir İLK olmuş, daha sonra başka ülkeler de ev sahipliği yaptıkları kongrelerin pullarını basmaya başlamışlar. Türkiye’nin başlattığı bu gelenek günümüzde de devam etmektedir. 
Dünya Karayolu Derneği. 1909 yılında kurulmuş. Faaliyeti, karayolu yapımı ve taşımacılığı konusunda bilgi ve teknoloji alışverişi.
Dernek, değişik ülkelerdeher beş yılda bir Kongre tertiplemiş, düzenli bir şekilde.
Henüz beş yaşında olan Karayolları Genel Müdürlüğü bu büyük organizasyonu başarmış ve Kongre’nin sonunda delegelere, iki grup halinde yurtiçi gezilere götürerek, 1955 Türkiye’sini göstermiştir.
Birinci grup gemi ile İzmir’e ikinci grup otobüslerle Ankara-Konya ve Bursa’ya.
37 ülkeden 632 delege, eşleriyle birlikte binden fazla konuğun ağırlandığı bu kongre o tarihe kadar İstanbul’da düzenlenen, katılan delege sayısı bakımından, en büyük uluslararası kongre idi. İstanbul gazeteleri Kongre haberlerini, DP’nin gazetesi ZAFER’den farklı olarak, daha iyi takip etmişler ve fotoğraflarla vermişlerdi.
Kongre’ye Başbakan Menderes’in gönderdiği mesajdan alıntı:
“Hükümetimizin Beynelmilel Onuncu Yol Kongresinin memleketimizde aktedilmesinden mütevellit duyduğu derin bahtiyarlığı ifade etmek isterim. Bütün Kongre azalarını Türk Hükümeti adına muhabbetle selamlar kendilerine yurdumuzda muvaffakiyetli bir toplantı ve neşeli iyi günler geçirmelerini temenni ederim.”
Uluslararası Karayolu Derneği, Kongre zabıtlarını İngilizce olarakyayımlamıştır, 500 sayfa. Karayolu-Demiryolu Dengesinin Tarihçesi, 1923 – 2015 başlıklı  kitabımın CD’sinde bu yayının tamamı verilmiştir.
ARA YORUM II: 5 Eylül’de uluslararası nitelikte iki kongre ile başlayan süreç, ay sonuna kadar hiç aksatılmadan sürmüş ve Türkiye, 6 EylülOlaylarınınsadece 4 saat süren travmasına rağmen altı organizasyonu başarı ile sonuçlandırmıştır.
Aynı ay içinde Pakistan, Türkiye’nin önderliğinde kurulan Bağdat Paktı’na üye olarak katıldığını ilan etmiş, Bayar’ın Zorlu ile yaptığı İran ziyareti sonucu olarak İran da kısa bir süresonra (Kasım ayında) Pakt’a katılmıştır.
Bugün hayatımızın önemli bir unsuru olan Migros da 30 Eylül 1955 tarihinde İstanbul’da kamyonlarla hizmete başlamıştır.
Kongreler ayı 1955 Eylül’ünde Menderes, Burdur ve Susurluk şeker fabrikalarının açılış törenlerine katılmış ve bu iki fabrikada şeker üretimini başlatmıştır. 
Bugün bunların hepsi, 6 Eylül gecesi yaşanan o dört saat dışında, unutulmuştur.           
EYLÜL 1955 -İSTANBUL’daki 6 TOPLANTI HAKKINDA GENEL DEĞERLENDİRME
1955 Yılı Ağustos ayında Türkiye genelinde ama özellikle İstanbul’da yoğun hazırlık çalışmaları yapılıyordu. Türkiye, Eylül’de, 25 günde, iki binden fazla yabancı konuk ağırlayacaktı. Doğru dürüst iki otel vardı: bugün yıllardır kaba inşaat halinde bekletilen ünlü Park Otel ile Tepebaşı’ndaki tarihi Perapalas.
İlk Kongre, adı bir yıl sonra İNTERPOL’a dönüşecekKriminal Polis Komisyonu Kongresi olacak ve delegeleri Taksim Meydanından sadece 200 metre uzaklıktaki Park Otel’de ağırlanacaktı. Aynı otelde aynı gün başlayacak (5.9) ikinci kongrenin (UNESCO Hukuk Bilimleri Derneği) delegeleri de kalacaklardı. Dolayısı ile 6 Eylül gecesi yaşanan Olaylar, 130 İNTERPOL delegesi ile 80 ünlü hukukçunun gözleri önünde ve kulaklarının canlı duyacakları şekilde cereyan edecekti. Hangi Hükümet bu derece önemli tanıkların gözlerinin önünde yaşanacak, azınlıklara yönelik tahrip ve talan eylemlerini tertipler?
Bir yıl önce Menderes’in Türkiye’den kovduğu Dünya Bankası, Onuncu Yıl Genel Kurulu’nu İstanbul’da yapacaktı. Dünyanın en önemli Maliyecileri Genel Kurul’a katılacaklardı, aralarında 22 önemli Maliye Bakanı vardı. Katılanlar, inşaatı yeni tamamlanmış Hilton’da kalacaklardı. Türkiye, acil enerji ve altyapı yatırımları için dış kredi arayan bir ülke idi. T. C. Hükümeti’nin, 6 Eylül gecesi yaşanacak Olayları, bu üç Kongre ve delegelerinin durumunu bilmesine rağmen tertiplediğini iddia etmek gerçekçi olabilir mi?
Kongrelerin en çarpıcı olanı, Olaylardan sadece on gün sonra T. C. Cumhurbaşkanı Bayar ile Başbakanı Menderes’in himayesinde toplanan, yaklaşık 400 delegenin katıldığı, 7 gün süren X. Bizans Tetkikleri Kongresi idi. Kongre’nin Tebliğler kitabı 1957 seçimlerinden kısa bir süre önce İstanbul’da yayımlandı. “Olayları Menderes tertipledi” diyenlere, görünce belki utanırlar umudu ile bu kitabı gerektiği gibi tanıtacağım.
Üniversiteler Derneğinin 19 Eylül’de toplanan Kongresi hakkında fazla bilgi sahibi değiliz. Bildiklerimiz delege sayısı (270) ve Kongre’nin T. C. Milli Eğitim Bakanının konuşması ile açıldığı.
Uluslararası Yol Derneğinin X. Kongresi hakkında ise tam bilgi sahibiyiz.
Eşleri ile 1 100 katılımcı, İstanbul’da uygun bir şekilde ağırlandıktan sonra, Kongre çalışmalarının ardından iki grup halinde Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından yurt içi gezilerine götürülmüşlerdir. Bir grup gemi ile İzmir’e gitmiş, oradan da otobüslerle Bergama’yı ziyaret etmiştir. İkinci grup ise otobüslerle yeni yapılmakta olan İstanbul -Ankara yolundan Ankara’ya, daha sonra Konya ve Bursa’ya gitmişti.
Bu beş kongre ve Dünya Bankası-IMF Genel Kurul Toplantısının, 6 Eylül Olaylarından bir gün öncesinden ayın son gününe kadar peş peşe yapıldığını bugün hatırlayan kaç kişi vardır?
Oysa 6 Eylül gecesi 4 saatte yaşananlar hakkında onlarca kitap, yüzlerce makale-köşe yazısı yayımlanmış ve düzmece Yassıada Davası sayesinde DP Genel Başkanı ve Başbakanı Menderes 6 yıl hapse mahkum edilmiştir. Aslında mahkum edilen Menderes değil, Türkiye’dir. Yassıada’da karar 5 Ocak 1961 tarihinde verilmiştir. Bir gün sonra, Fuat Köprülü’nün oğlu ve Olaylarda DP İstanbul İl Başkanı Orhan Köprülü en yüksek devlet maaşı ile ödüllendirilerek 1961 Anayasasını hazırlayacak Kurucu Meclis’e Devlet Başkanı Orgeneral Gürsel’in 10 kişilik kontenjanındanüye olarak girmiştir. Bu da Olaylar ve hukuki boyutunun karamizah karışımı ironisidir.
Bu derginin amacı 6 Eylül Olaylarının ay içinde gerçekleşen bugün ise tamamen unutulan                    6 uluslararası toplantı(5 Kongre ve bir Genel Kurul) ile birlikte düşünülmesini sağlamaktır.
OLAYLARA,
LONDRA’dakiKIBRIS KONFERANSI’na,
EYLÜL AYINDA İSTANBUL’daki ULUSLARARASI ETKİNLİKLERE
BİR BÜTÜN OLARAK BAKINCA, GÖRÜLENLER
Birinci bölümde, İstanbul’da 6 Eylül gecesi yaşanan Olaylarla Londra’daki üçlü Kıbrıs Konferansı’nın birlikte düşünülmesi gerektiği, Olayları anlatırken, hep yapılageldiği gibi, Konferans’a hiç değinilmemesinin eksik hatta yanlış olduğu gösterilmiştir. Çünkü, Konferans’ta son derece başarılı olan ve Yunanlılar dışında ilgililer tarafından kabul gören Türkiye’nin Yeni Kıbrıs Tezi, üç konuya tartışmasız bir açıklık getirmişti:
Kıbrıs konusunda taraflar Birleşik Krallık ile Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Birleşik Krallık, egemenlik haklarından kısmen veya tamamen vaz geçecek olursa Ada eski sahibine geri döner.
Yunanistan Kıbrıs’ta, özellikle Ada’nın egemenliği konusunda, TARAF değildir.  
Bu nedenle İstanbul’da özellikle Rumlara karşı nümayiş eylemleri tertiplemeye Türkiye’nin zerre kadar ihtiyacı yoktu. Dolayısı ile Zorlu’nun 4 Eylül 1955 günü Milliyet’in manşetinde yer alan açıklaması (sayfa 7) “Kıbrıs’ta tedhişe (terör) asla müsaade etmeyeceğiz” ile 27Mayıs’tan sonra uydurulan, “Burada kendimi zayıf hissediyorum. İstanbul’da biraz hareketlilik olsun ki, elim güçlensin”gibi bir talepte bulunmuş olmasının mantıksızlığı ve gereksizliği çok açık bir şekilde görülmektedir.
ARA SONUÇ -I: Olayları T. C. Hükümeti ve/veya emrindeki kurumlar (Milli Emniyet vd.) TERTİPLEMİŞ olamaz.
İkinci bölümde Eylül ayında İstanbul’daki uluslararası etkinlikler hakkında bulabildiğim bilgi ve belgeleri verdim.  
İstanbul’da Tünel – Taksim – Osmanbeyarasında cereyan eden Olayların yanı başında, daha olaylar başlamadan önce (5.9), iki kongre toplanmıştır:
İNTERPOL uzmanları ve UNESCO hukukçuları (Taksim Park Otel’de kalmışlardı)
Dünya Bankası Genel Kurul toplantısına katılacak delege ve konukların bazıları (eşleri ile birlikte) 12.9 tarihinden önce gelmişler ve Olayları görmüşlerdir. (Hilton’da kalmışlardı).
Bu üç toplantı ile adeta iç içe cereyan eden Olayları ev sahibi ülkenin Hükümeti tertiplemiş olabilir mi; üstelik hiçbir motivasyonu yok, tersine olaylardan zarar görecek?
Bir Genel Kurul ve beş Kongre içinde bence, T. C. Hükümeti’nin Rum azınlıklara karşı iyi niyetini en güzel kanıtlayanX. Bizans Tetkikleri Kongresi Tebliğler kitabı ve PTT’nin çıkardığı Hatıra Pullarıdır. Kitabın ikinci sayfasına baktığımızda, 6 Eylül’de iş yerlerini, evlerini ve kutsal yapılarını tahrip etmeye yönelik eylemleri tertiplemekle suçladığımız (Suçlayanlar: Fuat Köprü ve Yassıada Başsavcısı ile onun yalancı tanıkları (birinci sırada Köprülü’nün o tarihte damadı olan Coşkun Kırca) Hükümetin, ülkenin Cumhurbaşkanı ile birlikte Rumların dedelerinin kültür mirasını tetkik edecek uluslararası büyük bir Kongre’yi himayeleri altına aldığını görüyoruz, sf. 23.
6 Eylül Olaylarını ısrarla (sanki iki gün sürmüş gibi) 6 – 7 Eylül Olayları olarak tanımlayan yazarların (kitap, makale vd.) hiçbiri ne Londra Konferansı’nı incelemişler ne de ay içinde toplanan Kongreler ile Dünya Bankası Genel Kurulu’nu. Böyle olunca yazdıkları yanlış ve çok büyük ölçüde eksik kalmış, kendi kalemize gol atmanın ötesine geçememiştir.
ARA SONUÇ -II: Tahrip ve talan eylemlerinde sorumluluk biz Türklerindir. Tertip ise Yunan Derin Devleti’ne aittir.                                   Mehmet Arif Demirer, 6 Eylül 2018.
KAYNAKÇA I
Alexandris, Alexis, TheGreekMinority of IstanbulandGreek- TurkishRelations,                    
1918 – 1974, Atina 1983 ve 1992
Averoff-Tossizza,Evangelo, LostOpportunities,New York, 1989
Bil, Hikmet, Kıbrıs Olayı ve İçyüzü[4],İtimat, İstanbul, 1976 
Demirer, Mehmet Arif, KKTC, Türk’ün Onur Sorunu, Turhan, Ankara, 1993
Demirer, Mehmet Arif, 6 Eylül 1955, Yassıada 6/7 Eylül Davası, Bağlam, İstanbul, 1995
Demirer, Mehmet Arif, 6 Eylül 1955 Olaylarına 50. Yılda yeni Bakış, Hangi Derin Devlet ? Demokratlar Kulübü, Ankara, 2006
Demirer, Mehmet Arif, Fatin Rüştü Zorlu Gerçeği, Profil, İstanbul, 2009
Dikerdem, Mahmut, Orta Doğu’da Devrim Yılları[5], İstanbul, 1977
Dosdoğru, Hulusi, 6-7 Eylül Olayları, Bağlam, İstanbul, 1993
Esenbel, Melih, Ayağa Kalkan Adam – Kıbrıs, Bilgi, 1993
Güllapoğlu, Fatih, Tanksız Topsuz Harekat[6], Tekin, İstanbul, 1991
Güven Dilek, 6 – 7 Eylül Olayları[7], Tarih Vakfı,İstanbul, 2005
Kanmaz, Zihni, 6/7 Eylül Davasında Kararname ve Menderes’in Müdafaası, İstanbul, 1960
Karakoyunlu, Yılmaz, Güz Sancısı,Simavi, İstanbul, 1992
Kuneralp, Zeki, Sadece Diplomat, İstanbul, 1980
Kuneralp-Bitsios, İkili Rapor, İSİS, İstanbul, 1997, 
Naskali Emine Gürsoy, 6/7 Eylül Olayları Davası, Kitabevi, İstanbul, 2007
Nesin Aziz, Salkım Salkım Asılacak Adamlar, Adam, İstanbul, 1987
Tansu, İsmail, Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu, 2002
Yassıada 1960/3 sayılı 6/7 Eylül Davası Tutanakları (yaklaşık 1 100 sayfa)
KAYNAKÇA II – Kongreler ile ilgili Yayınlar
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yıllığı, 1956, Cilt 5 Sayı 6 içindeki Makaleler
Hamson, C. J. Cambridge University, TheIstanbul Conference, September 1955, Preliminary Report 
Lipstein, K. Cambridge University, TheReception of Western Law in Turkey, WorkingPaper,
X. Milletlerarası Bizans Tetkikleri Kongresi Tebliğleri, Kongre Tertip Komitesi, İstanbul, 1957
X. International Road Congress, Istanbul 1955, Report of theProceedings of theCongress
***
YOLLAR KONGRELERİNİN PULLARI – TÜRKİYE’de BAŞLATILAN BİR GELENEK
Türkiye’nin başlattığı Pul Geleneği daha sonra başka ülkelerde toplanan kongrelerde de devam etmiş. İlk sıradaki 3 Pul, PTT Genel Müdürlüğünün Hatıra Pulları.
KONGRELERİN KİTAPLARI& PULLARI
2018 YILINDA YAYIMLANAN DERGİLER
Dışişleri Bakanlığının yayımladığı ancak iyi dağıtılamayan çok önemli bir kitabın öyküsü
Türkiye’yi 2. Dünya Savaşı ve sonrası yöneten ve yönlendiren Dış Politika Kadrosu
Türkiye’nin NATO Üyeliği, 18 Şubat 1952
Menderes’in yapamadığı Moskova 14 Mayıs’ta Örnek bir İktidar değişikliği.
Ziyaretinin Perde Arkası. Son konuk:ATATÜRK’ün Milletine son Vaatlerini
Bağlantısız Ülkeler Lideri Nehru’nun bir              Menderes gerçekleştirmişti. Adnan                 
NATO ülkesi Başbakanını ziyareti.Menderes Üniv. Bildirisi – Tam Metin
24 Haziran Seçimi hakkında Beklentilerim
2018 Yılında yayımlanan ve yıl sonuna kadar yayımlanacak kitaplar ve Dergi No 6 Bölümleri
Denktaş Bey’in Mektupları – yayımlandı, Ocak 2018
Karayolu -Demiryolu Dengesinin Tarihçesi, 1923 – 2015 – yayımlandı, Şubat/Mart 2018
Kopenhag’da Neler Oldu? – Mayıs, 2018 (2. Baskı, Haziran 2018)
ATATÜRK’ü Sevemeyenlerden Siyah Lekeler (3. Baskı) ve Bir Yazar 52 Kitabını Tanıtıyor 30 Ağustos 2018
ATATÜRK’ün Şeker Şirketi ve Cargillerin Mısır Şurubu – Eylül 2018
Amerikalı Arkadaşı ATATÜRK’ün Devrimlerini Anlatıyor – Ekim 2018
10 Kasım 1953 Günü ATATÜRK’ü Vatan Toprağına Kavuşturmuştuk – 10 Kasım 2018
Dergi No 6, Bölümler – Aralık 2018
                16 Yıllık İktidarın Ekonomik Performansı 
                Yanlışların Doğruları (Örnek: “İstikbal Göklerdedir” sözü ATATÜRK’e ait değildir)
                Osmanlı’nın Çöküşünün Kilometre Taşları, 1913 -1918


[1] Devrim Tarihimiz açısından çok önemli hukuki ve bilimsel sonuçlara varmış olabilirler bu Kongre’de.
[2]“Bizans tetkikleri kongresi açıldı” Milliyet Gazetesi, 16 Eylül 1955, s. 1.“Bizans Tetkikleri Kongresi açıldı” Cumhuriyet Gazetesi, 16 Eylül 1955, s. 1, 3.
[3]“Bizans Tetkikleri Kongresi” Milliyet Gazetesi, 20 Eylül 1955, s. 3.“Bizans tetkikleri kongresi bugünkapanıyor” Cumhuriyet Gazetesi, 21 Eylül 1955, s. 1.
[4] Olaylar ile ilgili YALAN ve UYDURMA yazanların birincisi. Herkes Bil’den kopya çekmiştir. 
[5] Doğruları, yalnız doğruları, yazan, Yeni Kıbrıs Tezini hazırlayan heyetin üyesi, Londra Konferansı’na da katılan değerli diplomatımız. 
[6] Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu’nun, Olayları Özel Harp Dairesi’nin tertiplediğini söylediğini uyduran gazeteci 
[7] 2005 yayımlanan bu kitabın yazarı ve yayımcısı aleyhinde açtığım maddi ve manevi tazminat davası hala daha derdesttir. Kitabının birinci baskısının 174. sayfasındaki şu iddiası gerçeklerle taban tabana ters düşmektedir:

“6 – 7 Eylül Olayları, dönemin DP hükümeti tarafından planlanmış, gizli servis ve Parti’nin yerel teşkilatlarıyla iş birliği içerisinde, öğrenci ve gençlik dernekleri, sendikalar ve ‘Kıbrıs Türktür Cemiyeti’ gibi devletçe yönlendirilen örgütlerin katkısıyla uygulanmıştır…Demokrat Parti’nin 1945 yılında kurulmasıyla…” 

Dilek Hanım’ın Almanya’da ‘Doktora’ olarak onaylanan bu çalışması ciddiyetten o kadar uzaktır ki, Demokrat Parti’nin kurulduğu tarih bile yanlıştır !
1961 yılında 27 Mayıs’ta Devlet Başkanı olan Cemal Gürsel, Olaylarda Demokrat Parti İl Başkanı olan, muhbir Fuat Köprülü’nün oğlu Dr. Orhan Köprülü’yü 10 kişilik kontenjanından Kurucu Meclis Üyeliğine atamıştır !